Bir Yaratıcının Varlığı Düşüncesi ve Bilimsellik

Bir yaratıcının varlığının kabulünün delillerini araştıran ve çıkarımlarını bu yönde yapan bilimsel yaklaşım ve çalışmaların bilim dünyasına ve insanlığa takdim edilmesinde büyük önem taşıyan konuların ele alındığı yazıda; eşyanın bir yaratıcı tarafından var edildiği ve işletildiği hakikatinin kabulünü sağlam bir zemine yerleştirmek ve ateizmin en temel noktadan çürüklüğünü ortaya koymak için, bir yaratıcının varlığı düşüncesinin bilimselliğe uygunluğu ve  tabiat kanunlarının mahiyeti en net bir biçimde ortaya koyuluyor. Dünyaca meşhur bazı fizikçiler tarafından kâinatın kökeninin kanunlar ve teorilerle açıklanmaya çalışıldığı bir dünyada, Tevhid hakikatinin böyle bir yaklaşımla takdim edilmesine olan ihtiyaç, o hakikatin delillerinin ortaya koyulmasından veya karşıt görüşlerin iddialarının çürütülmesinden çok daha öncelikli ve önemli, temel bir meseledir.

Ediz-Sözüer-293x300 Bir Yaratıcının Varlığı Düşüncesi ve Bilimsellik

Ediz Sözüer

Yazımızın metni, 1. Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi’ndeki “Bir Yaratıcının Varlığı Düşüncesinin Bilimselliğe Uygunluğu ve Tabiat Kanunları” başlıklı sunumumuzun özet niteliğindeki metnidir. Konuyla ilgilenenlerin, bu sunumun videosunun, Powerpoint sunum dosyasının ve uzun versiyonunun yüklü olduğu goo.gl/hNIUou adresindeki “Diğer Akademik Eğitim Faaliyetleri” klasörü içindeki “Uluslararası Yaratılış Kongresi Tebliği” bölümüne müracaat etmelerini rica ediyoruz. Bu uzun versiyon kaynak metinler, hem Türkçe hem İngilizce olarak yüklenmiştir: https://goo.gl/JQLpFp

1- Bilimsel Bilginin Kıymetini Belirleyen Unsur

“Neden buradayız, kim göndermiştir bizi ve buradan nereye gideceğiz? Biz kimiz ve bizden istenen nedir? Burada ne yapıyoruz?” İnsanlık tarihince sorulan bu soruların gerçek cevapları, bizim için neden önemlidir? Fiziksel yapısının zayıflığı yönüyle önemsiz bir canlı olan ve ancak akıl ile bir kıymet ve anlam kazanan insanın, ölüm ile yok olan kapsamlı kabiliyetini boşa çıkarmayacak ve hüzünlü ruhunu sevindirecek bir büyük keşif mümkün müdür? Dünyanın bizim için özel olarak inşa edildiğinin kesin olarak anlaşılmasıyla böyle bir şey mümkün olabilir. Eğer gerçekten böyleyse, içinde bulunduğumuz hayat ve dünya, çok farklı bir ışıkla aydınlanacaktır ve kâinata bambaşka bir gözle yeniden bakabileceğiz. Dünyanın, uzay boşluğunda ve göktaşlarının arasında rastgele savrulup giden bir yer değil de bir misafirhane olduğu ortaya çıkacak.

Bu bilgiye kesinlik derecesinde ulaşma ideali, bilimsel açıdan yüksek bir ufuktur. Bu yönde elde edilecek tüm bulgular ve bu alanda yapılacak bütün araştırmalardan yapılacak çıkarımların niteliği, bilimsel bilginin gerçek kıymetini belirleyecek unsur olacaktır.

2- Yaratıcının Varlığı Düşüncesinin Bilimselliğe Uygunluğu

Mutlak kesinliği ispatlanmamış ve deneysel veriye sahip olmayan bir yaklaşım, eğer ciddî aklî delillere dayanan incelemelerle desteklenen doğru mantıkî çıkarımlara sahipse, alternatif bir bilimsel model ve yorum olarak benimsenebilir ve bu tercih edilebilir model üzerinden araştırmalar yapılabilir. Tek bir yaratıcının var ettiği, inşa ve idare ettiği kabul edilen bir kâinat modeli; aklî delillerle doğruluğu ortaya koyulabildiği ve teorik olarak da olsa, zorunluluk derecesindeki bir kesinlik arz eden mantıkî çözümlemelerle modelin gerekliliği ispatlanabildiği için bilimsel nitelikten uzak sayılamaz. “Bilimsel amaca uygun değildir bir tanrıyı düşünmek. O ihtimali düşünmek bile bilimselliğe yakışmaz.” deniliyor. Fakat yaratıcının varlığı düşüncesi bilimselliğe neden uygun olmasın? Tam tersine şimdi göreceğiniz gibi çok da uygun olabilir.

Soruyoruz: Bu önümüzdeki bilgisayarın kendi kendine oluştuğu düşüncesi mi, yoksa onun bir mühendis ve bir fabrika tarafından yapılmış olabileceği ihtimali üzerinden bir araştırmaya girmek mi, hangisi daha mantıklıdır ve hangisi bilimsel düşünce tekniğine daha uygun görülebilir? Söz konusu bilgisayar hakkında daha baştan ve hiçbir fikrimiz yokken bile ikinci fikir çok daha sağlıklı bir yaklaşım değil midir?  İşte şu görünen eşyayı, o eşyanın icad ve idare kanunlarından ibaret olan tabiat ile açıklamaya çalışmak; tasarımcı mühendisini ve üretici fabrikasını hesaba katmadan, bir bilgisayarın yapılış, kuruluş ve çalışmasını sadece işletim sistemi programı ile izah etme gayretinden farksızdır ve anlamsız bir çabadır.

Kanaatimizce böyle bir yaklaşım hikâye anlatmaktır, asılsız bir bilim kurgudur, safsataya gerçek demektir, bilimsellik değildir. Eşyanın oluşumunu bir yaratıcı ile izah etmenin, bilimsel düşünceye daha uygun ve akla yatkın, çok daha makul ve kabul edilebilir bir yol olduğu ve içinde zorunluluk derecesinde kolaylıklar barındıran bir alternatif ihtimal olduğu ve eğer bilimsel olarak kabul edilecek bir model varsa, bu modelin bilimsel nitelikte kabul edilmeye çok daha lâyık olduğunu açıkca tespit etmemiz gerekiyor.

Bir ressamın, perde arkasından, bize sadece fırçası görünecek şekilde çalıştığını farz ettiğimiz durumda, o resmi bir ressamın yaptığını nereden anlarız? Ressam görüş alanımızın dışında diye, resmi boya ve fırçadan mı bilmeliyiz? Bu misalimize göre bir ressamın varlığının görsel ve maddesel bir delili, yani “deneysel anlamda bilimsel bir delili” olur mu? Elbette olmaz ve olamaz. Çünkü deney ve gözlem sahanızın dışında bir etki edici var. İşte bir yaratıcının varlığı hakkında, “eserden eser sahibinin varlığına intikal etmek” temelinde şekillenen aklî deliller de aynen bu özelliktedirler. Bir yaratıcının varlığının gerçekliğine yönelik tümevarımsal mantıkî çıkarımların, bilimsel düşünceye ve bilimsel delillendirmeye uygunluğu ve yatkınlığı, bizce şüphesizdir.

3- Evrim, Ateizm ve Yaratılış Hakkında Önemli Tespitler

Evrim, canlıların “meydana geliş ve işleyiş mekanizmaları” noktasında (kurgusal nitelik arz eden ve bilimsel bir teoriden çok bir bilim kurgu hikâyesi niteliğindeki) alternatif bir teoridir.

İlginizi Çekebilir:Vahiy / Nübüvvet’in; bilgi açısından Epistemolojik Değeri

Elbette ki, “Canlılar, tabiattaki maddî sebeplerle ve evrim mekanizmalarıyla yapılıyor ve işletiliyor” demek başka bir şey; “canlıları tabiattaki maddî sebepler ve evrim mekanizmaları yapıyor ve işletiyor” demek bambaşka bir şeydir. Ancak yaratılış modeli, mekanizmaların mahiyetinin ne olduğuyla değil işleteninin kim olduğuyla ilgilenen ve böyle yaklaşımları direk olarak muhatap almayan üst bir modeldir.

Kısacası, yaratılışın alternatifi evrim değildir. Ayrıca canlıların tesadüfen oluşamayacağını gördükten sonra, evrimle mi oldu, yoktan mı oldu, ne kadarı evrimle oldu, ne kadarı yoktan oldu çok önemli değildir. Önemli olan, bu mekanizmanın tesadüfen işleyemeyeceğidir. Çünkü zaten bu işin tesadüfen olamayacağı gösterildiğinde, ateizme alet olarak kullanılan evrim, esprisini kaybedecektir.

Bir televizyonun kullanım klavuzunu ve eskiden yeniye tüm modellerin “evriminin” şemasını içeren bir tanıtım broşürünü bulan birinin “artık televizyonların yapılışını açıklamak için bir elektronik mühendisine üretici bir fabrikaya ihtiyacımız kalmadı” demesi ne derece hakikatten uzak bir safsata ise; işleyiş kaideleri ve oluşum mekanizmaları yerindeki evrim mekanizmalarının da yaratıcıya olan ihtiyacı ortadan kaldırdığı düşüncesi bu misalden kat be kat daha büyük ve uydurma bir safsatadır ve bir bilim yalanıdır.

Şimdi tabiat kanunlarının eşya ve canlıların oluşumunda gerçek bir etki edici sebep ve açıklama olamayacakları hakkındaki önemli tespitlere geldik.

4- Tabiat Kanunlarına Yaklaşım

Öncelikle şunu ifade etmemiz gerekiyor: Bir kanunun işleyişi için bir kanun koyucu, yani bir irade sahibi gereklidir, yoksa kanunların kendi başlarına işleme kabiliyetleri yoktur. Kanun, yapılan bir iş hakkında verilen kararın nasıl uygulanacağını gösteren prensiptir. Soyut bir kavramdır. Somut varlığı yoktur. Varlığı eserleri ve tesirleri ile bilinir. Tabiat kanunları da, eşya üzerinde etkisini gösteren, fakat haricî ve somut bir varlığı bulunmayan soyut kavramlardır ve maddenin düzenli hareketi nedeniyle gerçekleşen sistematik bir olayın veya oluşumun işleyiş şeklinin açıklamasından ve ifadesinden ibarettirler sadece.

Eğer madde düzenli hareket etmeseydi, hiç bir bilim dalı oluşmayacaktı denilebilir. Tabiat kanunları, kendi kendilerini ve eşyayı yaratabilecek özellikte, maddî gerçekliğe sahip nesneler değillerdir. En açık şekliyle ortaya koyuyoruz ki: Siz ortada görünen bir olaya süslü bir isim verdiniz veya o olayın meydana geliş prensiplerini kurallarıyla ortaya koydunuz diye, sizin o açıklamanız ne eşyayı yaratan gerçek bir sebep olur, ne de o olayı gerçekleştiren ve olayın kaynağı olan bir etki edici haline gelir. Maddenin düzenli hareketini tabiat kanunlarına dayandırarak açıklamaya çalışmak aynen şu misale benziyor:

Usta bir mühendis tarafından tasarlanmış ve büyük bir fabrika tarafından üretilmiş bir yolcu uçağını, sadece havanın kaldırma gücüyle, termodinamik kanunuyla, elektrik kuvvetiyle ya da uçağın parçalarının bir araya gelmesi ile açıklamaya çalışmak, hatta daha da ileri gidip uçağın kendi kendine oluştuğunu iddia etmek ve o uçağı tasarlayan mühendisi ya da fabrikasını hiç hesaba katmamak, ondan hiç bahsetmemek ve açıklamada onu konu dışı bırakmak, ne derece mantıktan ve bilimsellikten uzak bir izah ise; öyle de, bir uçaktan çok daha ileri bir uçuş sistemine sahip olan ve binlerce türü, yüz milyonlarca ferdi bulunan kuşların mekanizmasını tabiat kanunlarına dayandırmak, bu misalden bin kat daha akıl ve bilim dışıdır diye düşünüyoruz.

Nasıl ki bir uçak kendi parçalarını kendisi yapamaz. (Aksini iddia eden yoktur herhalde.) Öyle de kâinat içindeki maddî sebepler, uçağın parçaları gibidirler. Uçağın parçaları, bir mühendisin ilim ve iradesi, bir fabrikanın gücü olmadan yapılamazlar ve bir iş göremezler. Gerçi hiç kimse inkâr etmez ve herkes kabul eder ki; o uçak, o parçalar kullanılarak yapılmıştır. Burası dikkat gerektiren ince bir noktadır. Biz de kabul ediyoruz bunu, inkâr etmiyoruz ki.

Fakat diyoruz ki: “Ey arkadaş! Allah sana insaf versin! O parçalar ‘Bir araya gelelim de bir uçak oluşturalım’ diyemezler.” Biz bunu diyoruz. Bu kadar basit bir şeyi söylüyoruz. Bunu anlamak bu kadar mı zor? Bunu ifade etmenin neresi bilim dışı? Kâinatın kendisi de inşa edilmiş ve akıllıca tasarlanarak yapılmıştır ve içindeki eşya ve canlıların yapanı, kâinat olamaz diyoruz. Bu düşüncede asla maddi sebepleri inkâr etmek yok. Maddî sebepler mi, bilim mi, tabiat mı, yaratıcı mı? Böyle bir ikileme, böyle bir tercihe gerek yok ki. Hepsi bir arada çalışıyor zaten!

Bir uçağı termodinamik kanunundan ayıramazsınız, ayrı düşünemezsiniz. Bizim itiraz ettiğimiz nokta, o uçağın mühendisinin neden hesaba katılmadığıdır. Bütün derdimiz budur. Başka da bir şey değildir. Soyut varlığı olan bir tabiat kanunu, işleri bizzat kendi başına görme özelliğine sahip bir kudret değildir ki, eşyada olup biten işler tabiat kanunlarına havale edilsin. Biz yaratılmış fiillerin tabiatın üstünde işlediğini ve fiilleri yaratıp işleyenin tabiatın bizzat kendisi olamayacağını söylüyoruz ve diyoruz:

Tabiat, maddî gerçekliği olmayan hayalî bir kavramdır. Maddî bir varlığı kabul edilse bile, ancak işlenmiş bir sanat eseri olabilir, sanatı işleyen usta olamaz.

Tabiat sadece bir cetvel gibi üzerinde yazı yazılandır. Kalemi tutan el, yazıyı yazan kişi değildir ve olamaz.

“Bir Yaratıcının Varlığı Düşüncesinin Bilimselliğe Uygunluğu ve Tabiat Kanunları” Yaratılış Kongresi Sunum Videosunu izlemek için linki tıklayabilirsiniz: https://youtu.be/BjiUMwip7gg

 

 

 

 

share Paylaş facebook pinterest whatsapp x print

Benzer İçerikler

Beden ve Ötesi: Hayal, Rüya ve 6. His
Yeni Bilim Anlayışı için İslâmî bir Epistemoloji Önerisi
From www to wbw
KADİM ESİR MADDESİ ANLAYIŞI ÜZERİNE YORUMLAR
Nanoteknolojinin Vaadettiği Yeni Dünya
Korona Virüs Günlerinde Biyoloji Bilimi Bilgisi
İnsan ve Kainat | © 2017 | Tüm hakları saklıdır.