FELSEFENİN ÖNEMİ
Bizim kendimize ait bir felsefemiz var mı, olmalı mı? Olması gerekiyorsa nasıl olacak? Bunun yolu, yöntemleri nelerdir?
İslam’ın Altın Çağı olarak bilinen dönemlerde, Bağdat merkezli “Beytül Hikme” vardı. Ve her milletten dinden, farklı inançlardan ve görüşlerden insanlar burada istihdam edildi. Fikir ve bilim üretimine müsait bir zemin hazırlandı. Yetenekli bilim insanları ve bürokratlar yetiştirildi. Bu sistem içinde yetişen bürokratlar bir dönem devlet yönetiminde çok etkili oldular. Bilhassa Abbasiler zamanında…
Selçuklu dönemindeki Nizamiye Medreseleri ve Osmanlı’daki Enderun sistemi de benzer fonksiyonları üstlendi. Bu kurumlar zaman içinde yozlaşıp sönükleşince de İslam toplumları duraklamaya, gerilemeye başladı.
Avrupa’da ne zaman ki üniversiteler yaygınlaştı, o zaman oralarda da aydınlanma başladı. Daha sonraları ortaya çıkan Bilimler Akademileri ise bilimin yaygınlaşmasına ve teknoloji üretimine zemin hazırladı. Ne yazık ki biz bu süreci ıskaladığımız için bilim ve teknolojide çağı gerisinde kaldık.
Tarihin her döneminde felsefe önemini muhafaza etmiştir. Ancak günümüzde felsefe çok daha önemli hale geldi. Zira kuantum, yapay zeka, kaos teorileri, fraktal geometri, pozitivizm, indeterminizm gibi yeni kavram ve akımların tartışıldığı bir ortamda, felsefe olmadan bir şey yapılabilir mi? Bulanık mantık sayesinde ortaya çıkan akıllı makinelerin, sanayide 4.0 devriminin konuşulduğu, makinelerle makinelerin iletişim kurduğu bir döneme giriyoruz. Nasıl bir bilim felsefesi ile bütün bunları yapacağız?
İnsan klonlama, tüp bebek, taşıyıcı annelik, insansı robotlar vb. etik tartışmaları hangi felsefe ile yapacağız?
İngiliz filozof Jacob Bronowski şöyle demişi: “İnsanoğlu güçle değil, daha iyi anlayarak tabiata hâkim olabilir”. Yine Boronowski, “Mutlak bilgi yoktur. Böyle bir iddia, ister bilim adamlarından, isterse dogmacılardan gelsin, trajediye yol açar.” demişti.
Netice olarak bizim kendimize ait bir felsefemiz var mı, olmalı mı? Olması gerekiyorsa nasıl olacak? Bunun yolu, yöntemleri nelerdir? Bütün bunların araştırılacağı zeminlere ihtiyaç var. Bu da ancak Felsefe Fakültesi veya Felsefe Enstitüsü gibi kurumlarla mümkün olabilir. Nitekim dünyanın birçok ülkesinde yüzyıllar öncesinden bu isimle fakülteler veya enstitüler kurulduğunu görüyoruz. Sırbistan ve Yunanistan gibi ülkelerde bile Felsefe fakülteleri varken bizde neden olmasın?
Kutlarım sizi. Harika bir izah. Harika bir gerekçe. İnşallah anlayan ve uygulayan da olur. Filozof Selahaddin Halilov diyor ki sizde üniversite hocaları dersten derse koşuyor. Onlar ne zaman düşünecek? Nasıl araştırma yapacak? Fuat Sezgin ise günde kaç saat çalıştığını soran hocasına “13-14 saat” cevabı verince Alman hocası Ritter’in “yetmez, 13-14 saat çalışma ile bilgin olamazsın” sözü üzerine günde 17 saat çalışmağa başladığını bildiriyor… Türk aynştaynı Oktay Sinanoğlu ile röportaj yapmıştım “Yoğun çalışınca sonuçlar elinize geli geliverir” demişti. Yoğun çalışanlara, yoğun düşünenlere ihtiyacımız var. Felsefenin bilimin gelişmesinde anahtar olduğunu unutmadan.