Kuantum Evren ve Çekim Yasası

EDİZ-300x300 Kuantum Evren ve Çekim Yasası

Ediz Sözüer

 Temelleri Isaac Newton tarafından konulmuş olan “Mekanik Evren” modeline göre, yaratıcı başlangıçta maddeyi ve kanunları koymuştur. Böylece kâinat bir saat gibi çalışmaya başlamıştır ve o gün bugündür devam etmektedir.

Aslında Newton dindar bir hristiyandı. Fakat burada farklı bir nokta var. Aslını kaybetmiş Hristiyanlık, İslamiyet gibi tevhid akidesine sahip bir din değil.

Tevhid ise sadece bir yaratıcının varlığını kabul etmek değildir. Bir yaratıcının varlığını ve ondan başka yaratıcının olmadığını kabul etmekten çok öte bir manayı ifade ediyor. İstisnasız her şeyi ve her işi, her an ve bizzat o yaratıcının yaratması ve halen de yaratmaya devam ediyor olması demektir. O yüzden Hazret-i İsa’ya ilahlık veremezsiniz. Meleğe kudsiyet atfedemezsiniz. Papazlara günah çıkarttıramazsınız. Tek bir müracaat merkeziniz vardır, her şeyi o yaratır ve herkesin de müracaat edeceği yalnız O’dur ve O’dan başka herkesin ve her şekilde ve her an müdahalesi İslamiyette kesin olarak reddedilmiştir. Geriye kalan her şey, gerçek anlamda etki etme özelliğine sahip olmayan bahane nev’inden vesileler ile adî bir şart niteliğindeki basit sebeplerdir. Hakikî hâkim ve kâdir olan, ilahî kudret ve iradedir.

İşte tevhid budur. Yoksa “La ilahe illallah“ ile formülize edilen tevhid inancı, manayı tam ifade edemeyen bir Türkçe çeviri olan “Allah’tan başka ilah yoktur” kelimesinin ifade ettiği dar anlamla sınırlı olan basit bir sözden ibaret değildir. (Zaten bu ibareyi lisanımıza çevirmeye kalksak aslında “İlah yoktur! Ancak Allah vardır!” şeklinde söylememiz icap ediyor.) O kadar basit olsaydı, İslamiyet geldiği zaman dünya üzerindeki bütün dinleri ve felsefeleri bir ejderha gibi maddeten ve manen yutup yok edemezdi. İslamiyet âleme geldiği zaman hepsini silmiş süpürmüş. Hatta felsefeler ve dinlerle beraber bütün devlet sistemlerinin hepsini yutmuş. Kendinden başka bir şey bırakmamış. Tarih buna bütün ihtişamıyla şahittir. Bu nedenle gerçekten tevhid akidesi gerek şahsî hayatta, gerek toplumsal hayatta çok devrimsel ve sıradışı bir hakikattir.  

236 Kuantum Evren ve Çekim Yasası

“Tabiat kanunlarına bağlı olarak kendi kendine işleyen dev bir makine olarak düşünülen kâinat”ı ve “bu kâinata sadece ilk oluşum anında müdahalesi olan ve sonra hiçbir şeye karışmayan bir yaratıcı fikri”ni sonuç veren bu anlayışın ve âdeta bir saat gibi kurulan ve sonra müdahale edilmeyen “Mekanik Evren”modelinin ne kadar eksik bir model olduğu ve kâinatın her an yeniden yeniye dinamik bir yaratılış süreciyle var olduğu ve var kalmaya devam edebildiği, daha sonraları geliştirilen “Kuantum Evren”modeliyle önemli derecede anlaşıldı.

“Newton Mekaniği” Hakkında Ara Not: Her ne kadar böyle olsa da, Newton mekaniği günlük hayatımızda maddenin işleyişini matematik formüllerle ifade etmekte anlatmakta çok başarılıdır. Örneğin bir maddenin şu anda buradayken ve bilinen bir hızla hareket ederken beş dakika sonra nerede olacağını formüllerle ifade ederek, maddenin işleyiş şeklinin nereye doğru gideceğini ortaya çıkartmakta ve söylemekte pratik hayat içinde işe yarayan bir modeldir. Fakat bu modelin, eşyanın işleyişini ve kâinatın hakikatini ifade etmekte ne kadar eksik bir model olduğu sonradan anlaşılmıştır.

Risale-i Nur’un Tabiat Risalesi’nde, kurulu saat gibi işleyen mekanik evren modeline itiraz ediliyor ve neden böyle olmaması gerektiği en temel noktadan hareket edilerek izah ediliyor. Bu konunun hayatımızı ve inançlarımızı etkileyen kritik bir önemi bulunduğundan, bu nokta eserde özellikle vurgulanıyor.

Eserin bir sonraki bölümünde de, “Bazı küçük sebeplerin önemli olmayan şeylerde icada müdahaleleri, ilahî saltanata ne zarar verir ve yaratıcının büyüklüğüne ne noksan verir” şeklinde bir sorunun yanında; “Bir takım sebeplere küçük işlerde yaratıcı yerinde teşekkür edilmesinin ve bazı şeylerin bu sebeplerden bilinmesinin ve koca kâinatı yaratması nedeniyle kendine kulluk edilmeye lâyık olan yaratıcının yanında, o küçük sebeplerin de basit noktalarda, az da olsa bir hak ve hisse sahibi olmaları neden mümkün görülmesin ve ne mahsuru var” diye çok ilginç diğer bir soru soruluyor. İşte belki birçok kişinin aklına gelmeyebilecek ve ilk bakışta önemsiz görülebilecek bu ilginç sorular, cevaplarının bilinmesinin önemi ve inanç noktasında çok kritik noktalara temas etmesi nedeniyle Tabiat Risalesi’nde ciddî yer almış.

Bu meselenin uçlarının inanç boyutunda ne kadar kritik noktalara dayandığına şimdilik kısaca temas etmiş olalım. Küçük-büyük hiç bir sebebin, en küçük bir şeyin icadında ve idaresinde en ufak bir müdahalede bulunamaması, insan olarak bize ne anlam ifade edebilir?

Hiç bir sebebin en küçük bir şeyin icadında en ufak bir payı bulunmaması demek, büyük-küçük hiçbir sebebin bize en ufak bir zarar verme kudretinin gerçek anlamda olmaması ve yine hiçbir sebebin elinde bize menfaat dokundurma imkânının hakikî manada bulunmaması demektir.

Bu ne kadar büyük bir şeydir biliyor musunuz? Bu kâinat algımızı bütünüyle değiştirecek ve sarsacak nasıl muazzam, devasa bir hakikattir! Eğer bu gerçekse her şey değişmiş demektir. Her şey değişecek demektir. Bizim için her şey farklı olacak demektir. Bunu keşfederek gerçek olarak hayatına getiren bir insan için, hiçbir şey aynı değildir artık.

Her işin tek bir yaratıcının izni ile, bilgisi dâhilinde, iradesinin seçimiyle, ilahî kudretinin hükmüyle bizzat kendisi tarafından yapılması demek, O’ndan başka gerçek anlamda müracaat edilecek ve yardım istenilecek kimsenin olmaması demektir.

“Sebepler dünyası” Hakkında Ara Not: Günlük hayatımızda elbette “sebepler dünyası”nda yaşıyoruz. Bunu söylemekte fayda var. Yani biz bir arkadaşımızdan su isteyeceğiz, bu durumda istemeyecek miyiz; Allah’tan mı isteyeceğiz, böyle bir şey yok. Öyle bir şey düşünmeyin. O şekilde fantastik bir şey değil. Burada sebepleri inkâr etmek yok. Fakat o sebeplerin dahi işlerken ilahî kudret ve iradenin izni olmadan işleyememesi gerçeği ve her anda O’na müraacat edebilme imkânı var. “Sebepler dairesi” ile “itikad dairesi”nin hükümlerini birbirine karıştırmamak gerekli ve önemlidir. Bu da ancak sebeplere müracaat etmekle birlikte neticeyi Allah’tan bilmekle ve maddî sebeplerde hakikî tesirin bulunmadığına itikad etmekle olur. Belki o sebeplere ve tabiat kanunlarına riayet etmek, Allah’ın ilahî iradesiyle kâinatta koyduğu yaratılış kanunlarına hürmet etmektir.

Dolayısıyla O’ndan başka hiç kimseden korkmaya ve hiç kimseye ihtiyaç arz etmeye lüzum yoktur. Bu çok büyük bir şeydir. Kendisi ve hayatı için bunun ne kadar büyük bir mana ifade ettiğini insan olan anlar. İşte imanın ve hakikî tevhidin bu en yüksek ufkundan kâinata bakan bir insanın hiçbir sebepten, hiçbir kimseden, hiçbir yerde, hiçbir durumda ve hiçbir zamanda korkmasına gerek yoktur ve onlara minnet duymaya ve muhtaçlık hissetmeye mecburiyeti yoktur.

Şimdi meselemize tekrar geri dönüyoruz. Kâinatın bir saat gibi kendi kendine işlediği düşünülen mekanik evren modelinden kuantum evren modeline geçişin, ilahî yaratım ve iradenin işleyişiyle ne gibi bir ilgisi vardır? Bunu anlayabilmemiz için, kuantum fiziğinin, maddenin yapısı ve işleyişiyle ilgili olan temel yaklaşımı hakkında bilgi sahibi olmamız gerekiyor.

İlginizi Çekebilir:Marifet İltifata Tabidir

Kuantum fiziği bize yeni bir şey söylüyor: Gayet kararlı, sabit, gözlemlenebilir ve belirlenebilir görünen maddenin, aslında atom altı dünyada hiç de öyle olmadığını ve çok daha farklı davrandığını söylüyor. Hem de maddenin gerçekten de böyle davrandığını gerek gözlemlenebilir deneylerle, gerek matematik formüllerle tespit ediyor, gerekliliğini gösteriyor. Yani sadece teori değil, kuramsal düzeyde kalmıyor. Atom üstü dünyada Newton Mekaniği’nin işlediği gibi, atom altı dünyada da Kuantum Mekaniği işliyor. Bir bilim kurgu değil yani evrim teorisi gibi.

Madde belli bir anda, belirli bir yerde bulunan sabit ve somut bir parçacık gibi hareket etmiyor. Aslında hem parçacık, hem dalga gibi davranıyor. Peki bu ne demektir?

Atom altı maddenin potansiyel hareketi o kadar karmaşık ve belirsizdir ki, gerçekte böyle kararsız yapıya sahip bir şey, hiçbir zaman düzenli ve kararlı bir yapı ortaya koyamamalıdır. Fakat her nasılsa öyle olmuyor. Etrafınızdaki eşyaya ve kendi vücudunuza bir bakın. Bir anda dağılmıyor. Neden? Bir anda atomları, elektronları dağılıp vücutsuz, şekilsiz bir hale gelmiyor. Aldığı vaziyeti tam bir kararlılıkla koruyor. Hem siz, hem etrafınızdaki eşya hem de şu anda okuduğunuz kitap yerinde duruyor! Acaba bu nasıl oluyor? Çok ilginçtir ki, mikro âlemdeki parçacıkların bir araya gelmesinden oluşan makro âlem, yani görünen dünyamız, hiç de kuantum dünyasının karmaşıklığından etkilenmiş gibi bir durum göstermiyor. Büyük ölçeklerde geçerli olan ve gözlemci olan bizlere kendini gösteren bu yapısal ve sarsılmayan kararlılık, kendini sürekli olarak tekrar ediyor ve her nedense bir türlü bozulmuyor ve istikrarlı bir şekilde devam ediyor!

Çıplak gözle gördüğünüz dünyada, bir basket sahasındaki basket topu, sahanın içinde belli bir zamanda, sadece bir tek yerde görünür. Fakat kuantum mekaniği bize gördüğümüzün tam tersinin doğru olduğunu söylüyor! Basket topunun elektronlarının sahanın herhangi bir yerinde, çok sayıdaki ihtimallerle potansiyel olarak her yerde aynı anda bulabilirliğini ve hatta bulunuyor gibi hareket ettiğini haber veriyor. Sadece bunu söylemiyor bize. Her şeyin atom altı düzeyde basitçe bir ve tek olduğunu ve her şeyin her şeyle bağlı olduğunu, dolanıklık kavramıyla ifade ediyor. Daha da şaşırtıcısı, gözlemci olarak içinde bulunduğumuz bu dünyaya baktığımız anda, sonsuz sayıdaki potansiyel durumların tümünün çöktüğünü, yani birdenbire ortadan kaybolarak, bizim gerçeğimiz olan ve bize özel olarak yaratılan tek bir durumun oluştuğunu haber veriyor.

İrademiz ve gözlemimizle olayın içine dâhil olmadığımız bir anda ise, dış dünyanın tüm potansiyel durumlarının ve alternatif kader şablonlarının, basket topunun sahanın her yerinde bulunmasına benzer tarzda ve “süper pozisyon” diye tabir edilen bir durumda beklediğini söylüyor. Çok enteresan bir durum bu. Kâinat ve içindeki madde adeta duruyor ve sizi bekliyor. Sizin o olaya iradenizle ve varlığınızla katılmanızı bekliyor ve siz katıldığınız anda size özel bir kader şablonu çıkıyor, o anda siz neyi tercih etmişseniz ona uygun bir kader şablonu (hazır zaten) getiriliyor, konuluyor ve yaratılıyor. Yani asansörde hangi katın düğmesine basarsanız, o kata gitmeniz gibi.

Kuantum mekaniği herkes için özel bir dünyanın yaratıldığını haber veriyor. Acaba, “Allah, samimi olarak isteyen bir kuluna, kâfir olsa bile istediğini verir” veya “Kulum beni nasıl tanırsa, ona onunla öyle muamele ederim” kaideleriyle İslamiyet’te yerini bulan bazı gerçeklerle, kuantum evreninin çalışma şekli, birbirleriyle baştan beri tanışık gibi görünmüyorlar mı?

“The Secret-Sır” ve “Biz ne bilebiliriz ki? Tavşan deliğinden içeri (What the Bleep!?: Down the Rabbit Hole)” isimli, belgesel filmleri de çekilmiş olan, kuantum fiziği ve çekim yasası üzerine meşhur kitaplara atıfta bulunmak istiyoruz. Bu kitaplarda ve piyasadaki söz konusu “meşhur çekim yasası” ve kuantum düşünce tekniği kitaplarında, “sır” olarak ifade ettikleri:

“Kâinattan iste, dileğini gerçekleştirsin” veya “olayları görme ve inanma biçiminiz,gerçeğinizi şekillendirir” tarzındaki “sözüm ona büyük sır” olarak ifade edilen sırrın çok daha anlamlısının, gerçeğinin ve büyüğünün, iman ve islâmiyetin yüksek hakikatinde zaten mevcut olduğunu görüyoruz.

İşte her kapıyı açan anahtar ve her zorluğu halleden kâinatın gerçek büyük sırrı: Seni her an bilen, gören, zarar ve menfaat sadece kendi elinde olan, kudretine nihayet, şefkatine sınır olmayan birini bulmak ve bilmek ve O’na bağlanmak.. İman ve ibadet ile de O’nu bildiğini ve O’na hürmet ettiğini göstermek..

“Çekim yasası”nda ise, bir şefkati olmayan, sizi tanımayan ve bilmeyen, ne idüğü belirsiz bir “kâinat” kavramının isteklerinizi yerine getireceğinize inanmanız ve adeta kâinata dua etmeniz (?!) isteniyor.

Hatta “The Secret-Sır” kitabında, bizzat kitap tarafından Alaaddin’in cininden dileğinizi yerine getirmesini beklemenize benzetilen ve “çekim yasası” denilen bu yöntemde, işleyişi ve kuralları aslında çok daha farklı olan ilahî gerçekler çarpıtılıyor vegünümüz insanına, -içinde sadece çekirdek kadar bir gerçeklik bulunan- modern bir safsata sunuluyor.

Bir düşünün: Kendisini tanımayan ve bilmeyen, kulluk etmeyen bir insana, sırf samimiyetle ve ihtiyaç lisanıyla istedi diye istediğini veren kâinatın sahibi ve hâkimi olan Allah; acaba gönderdiği peygamberleriyle öğrettiği tüm isim ve sıfatlarıyla kendisini tanıyan ve seven, indirdiği kitaplarıyla bildirdiği isteklerini bilen ve isteklerine uyan ve diniyle açığa çıkardığı kâinatın yaratılış maksadına uygun olarak şuurlu bir kulluk eden bir insana nasıl muamele eder? Tüm kâinatı, dünya ve âhireti, şimdiyi ve gelecek ebedî zamanı, o kulunun lehinde nasıl şekillendirir? Ne derecede o kuluna ikram eder ve ne mertebede o kulunun isteklerini yerine getirir?

Dikkat edin! Çekim yasası, sizi belki bir Ferrari sahibi yapabilir ama Allah’a iman ve ibadet, sizi ebedi hayatın, ebedî ve hayal edilemez muhteşem nimetleriyle nimetlendirir ve güzelliği, Cennet’i unutturan bir Zât’ı görme şerefine çıkartır.

İman ve İslamiyet’in kâinat çapındaki devasa hakikatlerine kıyasen, “çekim yasası” veya “kuantum düşünce teknikleri” kavramları, popüler ve ucuz bir oyuncaktan fazla bir kıymete sahip olamaz.

Şimdi düşünelim: Tüm eşyanın bir ve tek ve basit bir yapıda göründüğü ve birbirinden ayrı ve başka tasavvur edilemediği atom altı dünyanın parçalarından meydana gelmiş şu büyük âlem, neden gördüğümüz şekilde görünüyor olabilir? Madde mademki mahiyeti itibariyle diğer parçacıklarından ayrı ve başka düşünülemeyecek kadar aynılıkta bir yapıya sahip,o halde nasıl ve neden farklılaşsın ki? Böyle bir şey,yani gözlemlediğimiz kâinatın özelleşmiş şekli acaba nasıl meydana gelmiş olabilir?

Madem madde parçacıklarının ve maddî sebeplerin değişik tarzlarda birleşmesiyle meydana gelebilecek muhtelif şekil, vaziyet ve durumların, ihtimal hesaplarıyla ifade edilebilecek neredeyse sonsuz sayıda mümkün şekli ve çeşitli muhtemel varyasyonları vardır.

O halde bilerek, görerek ve birbirleriyle haberleşerek iş yapma özelliği olmayan madde parçacıklarının ve tabiî unsurların,

*Sınırsız sayı ve çeşitlilikteki karışık ihtimaller ve sonuçsuz kalacak yollar karşısında şaşkınlıklarıyla beraber,

*Birdenbire o çıkmaz yollardan sıyrılarak neticeli bir yola maharetle girmeleri,

*Ve belli bir ihtimali tereddüt etmeden tercih etmeleri,

*Ve her seferinde kararlılıkla, doğru ve isabetli adımlar atmaları,

*Ve her şeyde en kısa yolu, en kolay tarzı ve en faydalı şekli rahatlıkla seçerek, maddenin görünen kararlı halini netice vermeleriyle beraber, düzgün ve sanatlı bir canlıyı yapmaları,

*Ve o canlının vücudunu sürekli çalıştırmaları nasıl mümkün olabilir ve gözümüz önünde nasıl gerçekleşir ve bu durum nasıl devam eder?

Maddenin bu hayran bırakan şaşırtıcı, kararlı ve Newton mekaniği boyutlarında belirlenebilir, ölçülebilir ve sürekli halinin ve düzenli faaliyetinin, dışardan bir müdahale olmadan kendi kendine meydana geldiğini tasavvur etmeye çalışmak bile akıl ve hayal sınırlarının çok ötesinde saçma bir fantezidir, tek kelimeyle başarısız bir bilimkurgudur, bilim namına hikâye anlatmaktır!

“Kuantum Evren ve Çekim Yasası” Seminer Videosunu Buraya Tıklayarak veya Aşağıdan izleyebilirsiniz.

 

share Paylaş facebook pinterest whatsapp x print

Benzer İçerikler

DENGELER DÜNYASINDA BİR SEYAHAT
Neden İnsan ve Kainat?
Geçmişi İzlemek…
THE SCIENTIFIC COMPLIANCE OF A CREATOR’S EXISTENCE
Atomda Fizik Ötesine Açılan Kapılar
Yumurtadan Kuş Çıkması; Oluşum mu, Yaratılış mı? (2)
İnsan ve Kainat | © 2017 | Tüm hakları saklıdır.