Nitelikli Eleman Yetiştirme Hedefini Neden Yakalayamadık?
Sınava Yönelik Eğitim Sistemi, Arzulanan Nitelikli ve Mutlu İnsan Yetiştirme Hedefini Neden Yakalayamadı?
Liseye Geçiş Sistemi sonuçları geçen hafta açıklandı ve 1 Temmuz 2019 tarihinde de geleceklerini belirleyecek lise tercihlerin yapılması için çocuklarımız kolları sıvamaya başladılar. 15-16 Haziran 2019 iki milyondan fazla lise mezunu geleceklerini belirleyeceği üniversite seçme sınavına (ÖSYS sınavı) girdiler. Sınavlar sadece gençleri değil, bir bütün olarak tüm toplumu ister istemez etkilemektedir.
Çok Sık Sınav Siteminin Değişmesi, Öğrenciler üzerinde Olumsuz Etki Yaratmaktadır
Türkiye’nin yıllık nüfus artış hızı, binde 12,5-13,5 aralığında değişmekte olup yılık nüfusu 1.2 milyon civarında artmaktadır. Ülkemizin yılı nüfus artışı ile ürettiği iş imkânı bir birini dengelemediği için her vatandaşımız doğal olarak çocuğunun sağlıklı geleceği için başta eğitim olmak üzere değişik arayışlara girmektedirler.
Toplumun çok haklı olarak eğitime öne vermesinin sonucu oluşan talep ve karşılanamayan istihdam sınav olgusunu yaratı. Ülkemizin sınav sistemi maalesef çok sık değişti ve adeta bir yaz-boz tahtası haline geldi. Her iktidar sınav sistemini değiştirdi, son yıllarda da âdete her yıl sınav sistemi değişikliği konuşulur oldu. Önce Fen Liseleri, sonra İngilizce Anadolu liseleri sınavları için genel sınav yapılırdı. O dönemde 5 üzerinden matematik-fen notu 4.5 ve üzeri olanlar alınırdı. Sonra sınav genelleştirdi. 2017 yılında uygulanan Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sınavı yerine 2018 yılında bir daha sınav sistemi değişti ve yeni ismi ile Liseye Geçiş Sınavı (LGS) olarak uygulandı. Açıkçası bu sınavların öğrencilerin başarısına ne katığını tam bilmiyoruz. Amaç sınavı kaldırmak ve öğrencileri en yakındaki okullara yerleştirmekti. Ancak kısa sürede bunun mümkün olmadığı anlaşıldı. Nitelikli okul kavramı ile yeniden öğrenciler sınava hazırlanmaya başladı. Okullardaki eğitimi yetersiz gören veliler ek ders ve dershanelere çocuklarını göndererek çocukların kalan zamanlarını da ellerinden aldılar.
Eğitimin Amacı Olan Nitelikli ve Mutlu İnsan Yetiştirme Amacına Ulaşılmamış Görülüyor
Hedef çocuğuna iyi bir üniversite diploması alması ve edineceği meslek ve kariyer ortamı üzerinden mutlu bir gelecek hazırlamaktır. İyi bir üniversite eğitimi ve meslek edinmek için de ilkokuldan itibaren üniversiteye kadar ciddi bir eğitim ortamı hazırlanması gerekiyor. Nüfus artışımızın iş imkânından fazla olması nedeniyle sınırlı sayıdaki iyi konumdaki kontenjan için çok erken dönemde büyük bir rekabet için çocuklarımız sınava hazırlanılmaktadır. İlkokul dönemde başlayan zorlu ve zaman alıcı sınav rekabeti doğal olarak çocukların çocukluklarının yaşanmamasına neden olmakta. Aynı şekilde gençliklerinde hep sınav ve onun stresi ile geçtiği için gençler kendilerini geliştirecek zaman ve ortam bulamamaktadırlar.
Öğrencilerin İyi Yetişmediğini Üniversiteye Geldiklerinde Anlıyoruz
Üniversiteye gelen gençlerin üniversite eğitimini gerçekleştirecek kadar akademik ve sosyal yönden gelişmedikleri ve birçok kültürel alanda yetersizlikler ile dolu olduğunu görüyoruz. İlk-orta ve lise eğitiminde başlayan teste dayalı sınava sistemi öğrencileri yaşam amacından kopardığı görülmektedir. Uzun zamandır 20’li yaşlardaki üniversite öğrencilerimiz maalesef bilgi ve beceriden yoksun olduğunu gözlemekteyiz. Üniversite öğrencilerin yazılı sınavlarda bilgilerini yazı yolu ifade edememeleri, hobilerinin olmaması, sanattan ve felsefeden yoksun olduklarını üzülerek görmekteyiz. Nihayet son yıllarda ülkemizde uygulanan bu şekildeki sınava dayalı ülkenin yüksek öğretimine iyi öğrenci kazandırma sistemi yarardan çok zarara neden oluğunu belirtebiliriz.
Eğitimin amacının çocukları sınava değil hayata hazırlamak olduğunu, ülkenin nitelikli yetişmiş insanı yetiştirmek olduğunu anlayışından çok uzak olduğumuz görülüyor. Sanırım ülke olarak farkında olmadan, sağlıklı, iyi eğitim almış ülkesine yararı olacak nitelikli insan yetiştirme anlayışı ve felsefesini yanlış politikalara kurban ettik. Geleceğimiz olan çocuklarımız ve gençlerimiz yaşamlarını bir sınav başarısının arkasında heba ediyorlar gibi geliyor. Bu da doğal olarak ülkemizde verimsizliğe yol açmakta ve kalkınmayı olumsuz yönde etkilemektedir. Pekâlâ, buraya nasıl düştük?
İyi Öğrenciyi Eleme ve Yönlendirme İle Üniversiteye Taşımalıyız
Ülkemiz çocuklarının girdiği sınavlardaki akademik başarının düşük olması bir eğitim ve yönetim politikasının sonucudur. Çocukların sorunu olduğunu hiç aklıma getirmem. Geleceğimiz olan çocuklarımızın ilkokuldan itibaren teste dayalı sınav maratonu ile bütün olarak yaşamlarının köreltilmesi sonucu ülkemiz insanın yaratıcılığı köreltilmiş durumdadır. Evet, ülkemiz insanın bir nitelikli eğitim talebi var ancak şu ana kadar bunu gerçek anlamda sağlayamadı.
Nitelikli eğitim talebi bir bütün olarak ülkenin nereye ulaşmak istediğine bağlıdır. Bununla birlikte belki de çok daha önemlisi ülkemizin bir eğitim politikası ve hedefi yok. Türkiye İkinci Dünya Savaşından hemen sonra soğuk savaşın da etkisi ile eğitim birliği yöntemini gevşetti, liyakat ve yeteneğe dayalı eğitim sistemini adeta rafa kaldırdı, köy enstitülerini kapattı. Bunların sonucunda eğitim kalitesi düşmeye başladı. Cumhuriyet öncesi ve Cumhuriyet dönemi sonrası eğitimin tarihi bir bütün olarak analiz edilirse eğitim tarihimizin temelde çağdaşlaşmayı ve muasır medeniyetler seviyesine çıkma konusunda hep bir talep içinde olmuştur.
Devletin Görevi Bütün Okulları Nitelikli Hale Getirmektir
2018-2019 eğitim öğretim yılında MEB’e bağlı eğitim kurumlarında 8. Sınıfta sınava girmeye hak eden öğrenci sayısı 1.210.112 ve 2019 yılında yapılan Liseye Geçiş Sınavı (LGS) sınavına katılan öğrenci 1 milyon 29 bin 555’i sınava girdi. Milli Eğitim Bakanlığının nitelikli okullar toplam kontenjanı ise 139 bin 660. Sınava giren öğrencilerin ancak % 11.48 nitelikli okul olarak tanımlanan kontenjanları yerleştirilecek. Kalan yaklaşık % 88,5’lik öğrenci ise kendisinin niteliksiz bir okula kaydetmiş olmanın psikolojisi kapılmaktadır. Kimi çocuklar arzu etmediği halde bazı meslek okullarına yönlendirilmektedirler. Bazıları MEB ’lığını tabiri ile bugünün Anadolu liselerine yönelebilmektedirler. Ülkenin MB’lığını görevi ve amacı ülkenin bütün okullarını nitelikli yapmak değil mi? Bu yaştaki çocuklara eşit imkân sağlamak ve çocukların kendilerini geçekleştirmek değil i?
Maalesef ülkemiz bugün birçok alanda başta Milli Eğitimde geldiği yer itibarı ile tam bir çıkmazda ve bunun faturasını önce geleceğimiz olan çocuklarımız sonrada bir bütün olarak ülkemiz çekmektedir.
Sınava karşı değilim, ancak sınavın şekli, ölçmeye çalıştığı akademik bilgi ve öğrencilerin sınavlara hazırlanma koşullarının daha da iyileştirilmesinin Türkiye’nin aydınlık geleceği için daha yaralı olacağını düşünüyorum.
Türkiye Genç Nüfusunu İyi Değerlendirememektedir
Türkiye yaklaşık 18 milyon orta öğretim çağında öğrencisi olan bir ülke. Genç nüfusunu enerjisini iyi yönetmediği için ciddi sorun yaşıyor. Eğitiminde planlı bir yapıya yönelmesi, geleceğin ihtiyacı olan meslek alanlarına ve/ya üniversitelerin altlığı olan liselere öğrencilerin yetenek ve başarı durmalarına göre eleme ve yönlendirme ile yerleştirilebilir.
Yeter ki şeffaf bir sınavla hak edenin hak etiği yere yerleştirmesi sağlandığı herkes tarafından güvenle kabul edilsin. Maalesef son yıllarda ÖSYM ve diğer kamu kuruluşları sınavlarında basına yansıyan haberleri yaşamasın. Matematikçi ve İktisatçı Gauss’ın yasası olan “kötü para iyi parayı” kovar ifadesindeki liyakatsizliğe ve haksız durmalara düşmesin.
Eğitim öğretimde yaşanan birçok olumsuzluğun nedenleri arsında iyi eğitmen yetiştiremememiz, Milli eğitimde liyakate dayanmayan eğitim yöneticiliği de etken olmuştur. Köy Enstitülerinin kapatılmış olması başlı başına bir hataymış.
Türkiye Bilim ve Teknoloji Çağını Kaçırmamalı
Bu bağlamda Türkiye’nin içinde yaşadığı iletişim bilimleri teknolojileri çağını kaçırmaması için yarından tezi yok bir an önce köklü bir eğitim reformuna geçmesi gerekir. Önümüzdeki birkaç yılda robotların üretimin her alanında faaliyete geçmesi ile ülkemiz işsizliği ve eğitimi çok daha konuşulur olacaktır. Endüstri 4.0 ve yapay zekâ çağının gerektiği ileri teknolojiyi yakalayacak eğitim ve bilim politikalarını bir an önce devreye sokmak zorundayız. Yoksa toptan ülke olarak teknoloji üreten ülkelerin kölesi olmaktan kurtulamayız. Ülkemizin eğitim ve bilim politikası siyaset üstü bir yaklaşımla en kısa sürede ileri teknoloji üretimine geçecek yeni bir fen-matematik okuryazarlığına geçmesi gerekir. Ancak çok da geç kalmamalıyız. Çünkü sürekli bilgiler geliştikçe, teknoloji gelişmekte ve eski bilgi yerini yeni bilgiye bırakmak zorunda kalmaktadır.
Bizim de kendimizi yenilememiz ve yeni eğitim paradigmaları yaratmamız gerekiyor. Ülkemizin halen bunu başaracak kapasitesi ve sınırlı da olsa bilim insanı vardır. Bu konular üzerinde iyi niyetle kafa yoran çok sayıda araştırmacı ve aydın bulunmaktadır. Ancak ne yazık ki halen ülkenin gündemi sistem seçimleri ile meşgul edilmektedir. Bu da ülkenin enerjisini boş yere tüketmektedir.