İnsan ve Kainat

Dünyaya bilimin penceresinden bakın

28 Ekim Cumartesi’ni SETA Vakfı’nın “Sanayide Teknolojik Dönüşüm” toplantısına ayırdım. Çünkü bir gün önce Kerem Alkin hocanın Sabah Gazetesindeki yazısını okumuştum. Konu beni ilgilendiriyordu. Nurullah Gür, Sadık Ünay ve Şerif Dilek tarafından hazırlanan Sanayiyi Yeniden Düşünmek: Küresel Teknolojik Dönüşümün Dünya ve Türkiye Ekonomisine Yansımaları kitabının tanıtımı yapıldı.

Bakkal-e1487059587393-249x300 Sanayide Teknolojik Dönüşüm
Ramazan Bakkal             Bilim Teknoloji İçin İstanbul Çalışma Grubu Başkanı

SETA Ekonomi Direktörü Doç. Dr. Nurullah Gür’ün moderatörlüğünde “Sanayide Teknolojik Dönüşüm ve Türkiye” paneline İstanbul Medipol Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kerem Alkin, 1990 yılında Türkiye’nin ilk endüstriyel robotunu geliştiren ve üreten Altınay Robotics’in kurucusu Hakan Altınay, Sabah gazetesi Ekonomi  Müdürü Şeref Oğuz ve SETA Ekonomi Araştırmacısı Prof. Dr. Sadık Ünay konuştular.

Hakan ALTINAY dertli…

“Türkiye’nin rekabetçi gücünü artırabilmesi akıllı sanayi politikalarına ve buna uygun bir ekosisteme ihtiyacı vardır:” mesajı verildi. 1990 yılında ilk robotu yapan, şayet destek bulabilmiş olsaydı Türkiye’yi robot alanında dünyanın en önemli üreticisi haline getirebilecek birikimlere sahip olduğunu bir kere daha anladığımız Hakan Altınay oldukça dertli idi. İçini döktü. Dönüp dönüp kendimize güvenmemiz gerektiğini, bürokratik engellerin kaldırılmasını, liyakat meselesini gündeme getirdi. Ar-Ge’nin önündeki engellerin bulunduğu mevzuatı getirmek istediğini ama ağırlığından dolayı taşıyamadığını söyledi. “Ayağınıza düşürseniz sakat bırakacak kadar ağır” diye de vurguladı. Ama yine de bipli konuştu. Kendisini frenlemeye çalışarak, zülfüyare dokunmama özeni ve fincancı katırlarını ürkütmeme dikkatiyle. Onun bu dikkatini gören Şeref Oğuz “Ancak bu kadar söylenebilir.” Dedi. Sayın Altınay’ın sitemi Yahya Kemal ağabeyimin bir Kıt’asını hatırlattı.

Makbul isen hitabına herkes kulak tutar / Menkub isen kelamını bir ferd dinlemez. /        Hodkâm hepsi derdi olan derdi olmayan/  Dert ehli gayra dert yanar dert dinlemez.

hakan-robotları Sanayide Teknolojik Dönüşüm

Peki kime idi Hakan Beyin bu mesaj. Bizim Bilim Teknoloji İçin İstanbul Çalışma Grubuna mı? Birlik vakfına mı? Kızılay’a mı? Siyasilere mi? Evet bildiniz. Türkiye’yi doğrudan yönetenlere ve yöneteceklere.

Altınay’ın en rahatsız olduğu konu ise anlamadıkları alanlarda sorumluluk üstlenip gülünç duruma düşenlerdi. Yaptığı sanayi robotunun neden ayağı yok diye soran bakan örneğini verdi. Kibarca izah etse de bakan beyin konuya yabancı olduğu için “Tahsisatın artırılarak robota ayak yapılması” talimatını verdiğini söyledi. Şeref Oğuz beyin yazısında detayı var. Sonra da yazılmamak kaydıyla bir hususu daha anlatmak istiyorum dese de bazı endişeleri galip geldi. Vazgeçti.

Türk milletine hizmet etmek isteyenler, büyük hedefleri olanlar Hakan Bey gibi sahada mücadele veren, belli başarılara ulaşmış şahsiyetlere önem vermeli, obez bürokrasiyi ve önlerindeki bütün engelleri yerle yeksan etmelidir. Aksi halde iş nutuklarda kalmaya mahkûmdur. Ne 2023 ne 2071.

Helva neden yok?

Benim, “un var, yağ var, şeker var da neden helva yapılmıyor” sorumu ise Hakan bey “Beni konuşturma şimdi” der gibi tavırla karşıladı. Susmayı tercih etti. Şeref Oğuz bey bu soruya sahip çıktı ve cevap vermesi için pası Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni sayın Hakan Güldağ’a verdi. Güldağ’ın cevabı malzemeyi helvaya dönüştürecek aşk ve ateşin bulunmadığı şeklindeydi. Bu çok çok önemli bir tespit.

Kimin söylediğini yazmak istemiyorum ama en önemli mesaj şu idi. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı’nın önünün açılması gerektiği idi. Sizce Dr. Sayın Faruk Özlü bakanımızın önünü açması gereken kim? Hani adam fırıncıya sormuş. Bu ekmeklerin hepsi senin mi? Ne duruyorsun yesene. Teşbihte hata olmasın da, ne duruyorsunuz? Bakan beyin önünü açması gerekene söylesenize.

ÖNERİ-YORUM ŞEREF OĞUZ

İŞ BÖLÜMÜ

Dün, SETA‘nın düzenlediği Sanayide Teknolojik Dönüşüm ve Türkiye panelinde yarının dünyasına bugünden hazırlıkları tartıştık.
Bizde ilk robotu üreten Hakan Altınay‘ı dinliyoruz; “1990’larda sanayi robotumu geliştirdiğimde, dönemin bakanı teftişe geldi; ‘bu robotun ayakları nerede?‘ diye sordu. Ben de ‘efendim 44 bin $ ile ancak bu kadar yapabildim‘ deyince talimatla ek ödenek sağlandı.”
Endüstri 4.0 geyiklerinin moda olduğu günümüzde Hakan beyin öyküsü çok derin; “Bizde Ar-Ge’nin sahibi yok, zamanında en ileri robot bizimkiydi ve dünya lideri olmak için 5 milyon $ gerekiyordu. Teknoloji geliştirebilsek dahi bunu sanayiye dönüştüremiyoruz.”
Doğrudur; bu alanda birlikte çalışmayı öneren stratejiler yok. Sadık Ünay; “küresel rekabette şampiyonlar ligi varsa Türkiye’nin burada yer alması için stratejik sektörleri güçlendirerek etki oluşturması gerekiyor” görüşünü paylaşıyor.
Kerem Alkin, dijitalleşme ile sıçrama yapabilmek için buna uygun istihdam stratejileri kurma gereğinden söz ediyor; “Endüstri 4.0 için gayretler var fakat bu alandaki dağınıklık giderilmek zorunda.”
Neticede milli gelir içinde sanayiye %25, tarıma %10 ve inşaata %7 paylık idealden söz ediyorsak, teknolojik dönüşüm kadar insani boyutu da hesaba katmak gerekecek.
Mademki ülkemizde un var şeker var yağ var da neden helva yapamıyoruz? Meslektaşım Hakan Güldağ‘ın bu soruya cevabı; ufuk açıcı oldu;
“bu malzemeleri helvaya dönüştürecek heyecan, istek, aşk ve ateş yok.”
Türkiye, Afrika‘ya don gömlek satarak bir üst lige çıkamaz. Gelişmiş ekonomilere uygun mal ve hizmet deseni oluşturmak için de milli duruş, gayretlerde bütünleşme, kabiliyetlerde işbirliği ve işbölümü şart.
Devletin Ar-Ge’ye dair süreçleri kontrol ediyor olması, odağı kaçırmamıza yol açıyor. Oysa ürün ve sonuç odaklı ar-ge politikaları benimsenmesi halinde geleceğin dünyasında Türkiye’ye daha etkin bir yer açabilir, dünyada kural koyucular ligine ancak girebiliriz.

Share this content:

About The Author