İnsan ve Kainat

Dünyaya bilimin penceresinden bakın

Evrimin açıklayamadığı sessizlik!

Dil teşekkül etmeden düşünce zuhur etmiyor, düşünce zuhur etmeden akıl meydana gelmiyor, akıl meydana gelmeden insan tüm kompozisyonuyla kendini inşa edemiyor.

haki Evrimin açıklayamadığı sessizlik!

 

Doğuştan sağır olan, yani “ses”i hiç duymamış olan insanlar, konuşma uzuvlarında herhangi bir problem olmasa da “dilsiz” oluyorlar. Konuşabilmek için gereken biyolojik imkanlara sahip olmasına rağmen, sağır olduğundan dolayı sesi duymaması ve tanımaması, dilsizliğe yol açıyor. Bu kişiler “dilsiz” değil, “sağır-dilsiz” olarak isimlendiriliyorlar.

Konuşma uzuvlarında herhangi bir arıza olmayan sağır insanın, konuşamamasından ne gibi manalar çıkar?

Büyük manalar çıkar. Mesela materyalizm temelli tüm dünya görüşlerini (ideolojileri, felsefi cereyanları) yerle bir edebileceği gibi, keza materyalist temelli pozitif bilim mecrasını ve bu mecrada akan tüm bilim dallarını ve bilim teorilerini (mesela en meşhuru olan “evrim teorisini”) bir daha güneş yüzü görmeyecek şekilde mezara gömer. Çok büyük bir iddia gibi mi göründü gözünüze? Öyleyse buyurun…

Dilin oluşması, “öğrenmeye” bağlıdır. Dil, insanda öğrenme dışında herhangi bir yolla oluşmamaktadır. İnsanların kullandığı sayısız dil olduğu malum. Bunlardan “Lisan”ın öğrenilmesinin yolu ise kulaktır. Kulak fonksiyonunu gerine getiremediğinde, lisan oluşmamaktadır.
İnsanlığın bu günkü gelişmişlik seviyesine rağmen, bilimde yaptığı tüm keşiflere rağmen, her alanda gerçekleştirdiği büyük hamlelere rağmen, doğuştan sağır olan bir insanda lisan oluşturulamıyor.

Sağırlara “lisan” dışında bir dil öğretildiği vaka… “İşaret dili”… Bu dili ileri sürüp de doğuştan sağırların dil sahibi olabildikleri itirazında bulunanlar çıkabilir. Buradaki temel tez, genel olarak “dil”in ve özel olarak da “lisan”ın öğrenilen bir disiplin olduğudur. Öğrenilmeden dolayısıyla bir muallim olmadan dilin meydana gelmeyeceğidir. İşaret dili de zaten öğretilen bir disiplindir.

Bir konuyu hakkıyla tetkik edebilmek için illiyet rabıtasını bidayetine kadar takip etmek gerekir. Ortasından ele alınan, bidayeti ile nihayeti göz ardı edilen hiçbir bahis, hakkıyla tetkik edilmemiş, hakkıyla tefekkür faaliyetine konu edinilmemiştir. Şimdi hadiseyi geriye doğru takip edelim ve bidayetine kadar varalım.
Evrim teorisi çerçevesinde bakalım önce… Öğrenmeden dil oluşmadığına göre, herhangi bir hayvan türünden insanın meydana gelmesi kabul edilse bile, dilin oluşmasını izah etmek kabil olmayacaktır. Dil oluşmadığı takdirde “sureta insan” sözkonusudur. Herhangi bir hayvan türünün bedeni (biyolojik) özelliklerinin öyle veya böyle olmasının önemi yok. Dil teşekkül etmeden düşünce zuhur etmiyor, düşünce zuhur etmeden akıl meydana gelmiyor, akıl meydana gelmeden insan tüm kompozisyonuyla kendini inşa edemiyor. Dilbilimciler bilir, meselelerin anası, dil bahsidir. Dil bahsini izah edememiş olan hiçbir dünya görüşü veya düşünce mecrası, insan ile ilgili hiçbir şey söylememiş demektir.
Yanı başımızda yaşayan doğuştan sağır bir insanın konuşmayı (yani dili) öğrenememesi, efsanelerde veya romanlarda anlatılanlardan farklı olarak, doğumundan hemen sonra ıssız bir adaya düşen bebeğin, bir şekilde hayatta kalması durumunda, insani hiçbir özelliğe sahip olamayacağını gösteriyor.

Dil, öğretilmesi ve öğrenilmesi gereken bir disiplindir. Bir öğreten yoksa dilin öğrenilebilmesi imkansızdır. Öğrenilmesi şart olan bu çaptaki bir disiplinin, keşfi zaten imkansızdır. Öyleyse dil, ilk insana öğretilmiştir. “Allah, Adem’e eşyanın isimlerini öğretti” Ayet-i Kerime’sini hatırlıyor musunuz?

Dil, kendiliğinden zuhur eden, teşekkül edebilen, bir şekilde ortaya çıkabilen bir disiplin değildir. Bu durum, evrim teorisi ve bunun gibi kaynağı materyalist felsefi mecra olan tüm teorileri çöpe atmaya kafidir. Ve tabi ki materyalizm, bu fikir karşısında hiçbir savunma hattı kuramaz.

Share this content:

About The Author