YİĞİT DÜŞTÜĞÜ YERDEN KALKAR
Bilim ve Teknolojinin Finansmanı konulu toplantı yapıldı. İş adamı ve politikacı Yalçın Koçak’ın oturum başkanlığı yaptığı toplantıda Prof. Dr. Haydar LİVATYALI , Prof. Dr. Ekrem SAVAŞ İstanbul ve Prof.Dr. Zeki ÇİZMECİOĞLU tarafından verilen tebliğlerden sonra bilim adamları, iş adamları ve sivil toplum temsilcilerinden oluşan katılımcılardan çeşitli görüş ve katkılar alındı. Toplantının videosunu izlemek için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz:
https://youtu.be/AzaLzk15YPo
25 Nisan 2017 tarihinde, Hilton Otelinde yoğun bir katılımla gerçekleşen toplantının açılışında Bilim Teknoloji için Istanbul Çalışma Grubu Başkanı Ramazan Bakkal’ın yaptığı konuşmanın tam metnini sunuyoruz.
Değerli misafirlerimiz,
Ülkemin ışık kuleleri,
Magazin haberleri yerine bilim etkinliğini tercih eden basın mensubu değerli meslektaşlarım,
Zaman ayırıp katıldığınız için hepinize teşekkür ediyorum.
Toplumun geleceğini bugünkü tercihleri belirlermiş. Dünyada demokrasi, kardeşlik, eşitlik, iç işlerine karışmama, devletlerin birbirine saygılı olması üzerine konuşmalar yapılsa da bir noktaya gelince bazen açık bazen dolaylı olarak “Gücün kadar konuş” deyiveriyorlar.
Hatırlayın, 20 yıl kadar önce, Akdeniz’de NATO tatbikatı vardı. Amerikan gemisinden atılan bir füze ile bizim gemimizin komuta merkezi vuruldu. 5 Subayımız şehit oldu. Gönülsüzce pardon dediler. “Ben güçlüyüm, vururum, pardon der çıkarım” diye göstermek için yaptılar.
Rusya Ukrayna meselesi oldu, Rusya “Kırım bana lâzım. Senin gücün ne ki, çekil” deyip Kırım’a yerleşti. Türkiye Suriye’den üst üste gelen tehditler karşısında dayanamadı, “Suriye acaba ne der” demeden Fırat Kalkanı harekatıyla gerekli gördüğü yere kadar gidip güvenliğini sağladı.
Türkiye dünyanın en stratejik geçiş noktasında. Gerektiği kadar güçlü olmazsa birileri bir gün “Boğazlar benim, Anadolu bana lâzım, git buradan, gücün kadar konuş” diyebilir. Birinci Dünya Savaşında Rusya ile İngiltere İstanbul ve boğazları için neredeyse anlaşıyorlardı. İngiltere Rusya’nın Türk Boğazlarını ele geçirip buradan bir daha çıkmayacağını düşündüğü için anlaşamadılar. Yarın güçlünün biri öteki güçlü ile anlaşırsa gayret başa düşecektir. Çanakkale’de aydınlarımızı kaybettik.
Gençlerimizi kaybettik. Akıllı insan bir kere hata yapar. İkincinin adı hata olmaz.
Türkiye’miz çok şükür genç bir nüfusa sahip. Ama bu genç nüfus haklı olarak gelişmiş ülke gençleri gibi refah içinde yaşamak istiyor. İş için yüzüne kapanan kapılar gururlarını incitiyor. Form doldurup, görüşmeler yapıp unutulmaktan rahatsızlar.
Televizyon ekranları Avrupalının, Amerikalının nelerle meşgul olduğunu, nasıl yaşadığını gösterse de araştırma laboratuvarlarını göstermiyor.
Bilgisayarların, tabletlerin, akıllı telefonların, nükleer başlıklı füzelerin nasıl bir Ar-Ge çalışmasıyla elde edildiğini göstermiyorlar. Amerika’nın ARGON laboratuvarını, Fransa’nın CNRS merkezini, Samsung’un, Ar-Ge merkezini göstermiyorlar.
Kimlerin Ar-Ge için nasıl milyon dolarlar harcadığını değil, nasıl milyar dolarlar kazandığını görüyoruz. Gençler veya halk bunu görmek zorunda değil. Ama düşünenler, aydınlar, ileriyi görenler, vatanseverler, bilim-teknoloji çarkının nasıl işlediğini bilenler meseleye farklı yaklaşmak zorunda.
Nasıl başarıyorlar sorusunun cevabı meçhul değil. Volkswagen’in 2016 yılındaki Ar-Ge harcaması 18 milyar dolar. Türkiye’nin 2015 yılı Ar-Ge harcamasını o zamanın Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık benim de katıldığım basın toplantısında açıkladı. 5 milyar dolar. GSMH’nın % 1.01’i. 18 milyar dolar Volkswagen’in, 5 milyar dolar Türkiye’nin.
Daha güvenli, daha huzurlu bir gelecek isteyenler hiç bir şey yapamaz mı?
Karar vericilere, bilimsel araştırmalar, Ar-Ge ve yenilikçilik için daha çok kaynak ayrılmasını söylemek, hatırlatmak, her fırsatta tekrarlamak faydasız olamaz.
Güvende yaşamak isteyenlerin Bilim Teknoloji Sandığı Kurulmasını istemesine engel yok. Binlerce on binlerce insan aylık ücretinin yüzde birini Ar-Ge için, ileri teknoloji için TÜBİTAK’a bağışlayabilir. İş adamı, ticaret erbabı, sanayici, hastane, cami, okul, yurt yaptırdığı gibi yüksek teknoloji geliştirmek için de bağışta bulunabilir. Bazıları, evini, arsasını bağışlamak isteyince, topluma en faydalı olacak yer neresi diye soruyor. Bilim-Teknoloji Sandığına bağışlayabilseler toplumun geleceği için hepsinden daha faydalı olacağı aşikârdır.
Bir örnek vereyim. Burdur’un Bucak ilçesinde Mehmet Cadıl adında bir mermerci var. Anadolu Lisesi, Fen lisesi, hastane, öğretmen evi, öğrenci yurdu ve cami yaptırdı. Mehmet Cadıl hayatta. 3 ay önce bir toplantıda tanıştık. Hayırseverlere bilim için, Ar-Ge için bağışta bulunulması gerektiğini anlatan, söyleyen, konuşan kimselere ihtiyacımız var. Bundan sonra olsun bunu yapabiliriz.
Hayal ettiğimiz BİLİM TEKNOLOJİ SANDIĞI ile Türkiye’nin öncelikli olarak seçeceği 2-3 alan için el becerisine sahip seçkin araştırmacıların, uzmanların, bilim insanlarının transferine katkı sağlayabiliriz. Damlata damlata göl oluştururuz. Nehir oluştururuz. Okyanus oluştururuz. Yeter ki tercihlerimizi doğru yapalım.
Değerli katılımcılar; Türkiye, bilim teknoloji meselesini başarmak zorunda. Özel kanun çıkarıp TRT için yüzde iki eklediğimiz elektrik faturalarına yüzde bir de bilim teknoloji, Ar-Ge için eklenmelidir.
Su faturası, banka, tapu, pasaport, nüfus kayıt, otopark, trafik cezası, köprü ücreti, otoyol geçişlerinden duruma göre, yüzde bir, binde bir de Bilim Teknoloji Sandığı için pay ayrılmasına çalışabiliriz.
Türkiye’de insanlar düşüncelerine göre kategorize edilirler. Milliyetçiler, İslâmcılar, Ulusalcılar gibi. Peygamberimiz, efendimiz “İlim Çin’de bile olsa alınız” demiş. Yani ilmi emretmiş. Milliyetçilerin siyaset alanındaki önderi Alparslan Türkeş’in ortaya attığı 9 ışığın maddelerinden biri “İlimcilik-teknikçilik” Atatürkçüler, Sosyal demokratlar ve herkes Atatürk’ün sözünü bilir “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.”
Hz Muhammed’i, Atatürk’ü, Alparslan Türkeş’i samimiyetle sevenlerin bilim için, Ar-Ge için, bilim teknoloji sandığı için herkesten daha çok çalışmaları, daha çok fedakârlık etmeleri beklenir.
“Hiç biri beni ilgilendirmiyor, ama bilimin önemli olduğunu biliyorum” diyenler televizyonlarda gördükleri refahı yaşamak için yine bilime teknolojiye destek olmalı. Tekstil, basit makine, domates patlıcan satarak ancak bugünkü kadar refahlı olunabiliyor.
Mazeretler başarının yerini tutmaz. Yarın sıkıntıya düşüp de senden oldu, benden oldu demek işe yaramaz. Kurşun adres sormaz dedikleri gibi işgalciler kimseye acımaz. Şimdiden gereken mücadeleyi vermeli ki, gelecek nesillere “dostluğuna güvenilen, düşmanlığından çekinilen bir Türkiye” bırakabilelim.
Nobel ödüllü bilim insanı Aziz Sancar hocamız, Dedeman otelindeki törende şöyle konuştu: “Bilim bir gelenek meselesidir. 1500’lü yıllardan sonra bilim yapmadık. Sebeplerini bilmiyorum. Biraz aşırı milliyetçiyim belki. Avrupalılar durmadan bize saldırıyorlardı. Tüm gücümüzü imparatorluğu savunmaya verdik. Tabii başka şeylerin de rolü oldu. Ama biz 500 yıl bilim yapmadık. Atalarımızın Dünya medeniyetine büyük katkıları olmuştur. Şimdi katkı demek bilim yapmak demek. Bu bizim atalarımıza vicdan ve namus borcumuzdur.”
Sizleri ve herkesi vicdan ve namus borcunu ödemek için birlikte çalışmaya çağırıyoruz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. ramazanbakkal28@gmail.com, 0532 482 37 17